
Denizcilik, pek çok kişinin gözünde huzurun, özgürlüğün ve bazen de maceranın adresidir. Kimileri için “çapkın denizciler” klişesiyle, kimileri içinse dalgaların ritminde huzur bulmakla özdeşleşmiştir. Ancak denizcilik, yalnızca romantik bir kaçış ya da keyifli bir tatil değil, aynı zamanda büyük emek, teknik bilgi ve beden gücü gerektiren bir yaşam biçimidir.
Ünlü denizci Pîrî Reis’in şu sözünü hatırlamakta fayda var: “Deniz, insanın gözünden sakladıklarını ona sabırla bakmasını bilenlere gösterir.” Çünkü bir denizcinin en büyük pusulası sabırdır. İşte bu yüzden, dünya yüzeyinin %70’inden fazlasını kaplayan denizleri ve okyanusları anlamak, yalnızca gezegenimizin coğrafi bir gerçeğiyle değil, aynı zamanda yaşamın devamlılığıyla da ilgilidir.
Okyanuslar, yalnızca su kütleleri değildir; atmosferimize oksijen sağlayan devasa bir ekosistemdir. Bugün dünyadaki üç milyar insanın temel protein kaynağı denizlerden geliyor. Ancak garip bir şekilde, gözümüzün önünde olduğu hâlde içindeki yaşamı ve bizlere sunduklarını yeterince bilmiyoruz. Uzayı keşfetmek için milyarlarca dolar harcarken, yaşadığımız gezegenin büyük bölümünü oluşturan okyanusları daha iyi anlamak için de en az o kadar çaba göstermeliyiz.
Bilim insanları, deniz çayırlarının aynı büyüklükteki bir yağmur ormanına kıyasla 35 kat daha fazla karbon depolayabildiğini ve oksijen üretiminde kritik bir rol oynadığını söylüyor. Ancak ne yazık ki denizlerin ve okyanusların %92’si hâlâ korunmasız. Onları sadece seyahat veya tatil için değil, yaşamın devamlılığı için önemsemeliyiz.
Denizcilik: Tarihten Günümüze
Tarih boyunca medeniyetler denizlerle şekillendi. Ticaret yolları açıldı, keşifler yapıldı, imparatorluklar yükseldi ve denizcilik gücü olan toplumlar dünya sahnesinde önemli roller oynadı. “Denizi tanımayan insan, dünyayı tanımaz.” sözünü boşuna söylememişler!
Türkiye, üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olarak tarih boyunca denizcilikte önemli bir konuma sahip olmuştur. Milet, Efes, Knidos ve Foça gibi antik liman kentleri, Akdeniz ve Karadeniz ticaretinde büyük roller oynadı. Mikenler, Fenikeliler, İyonyalılar ve Likyalılar, tarihte denizcilikle öne çıkan ilk büyük uygarlıklardandır. Örneğin, Foçalılar M.Ö. 600’lerde bugünkü Marsilya’yı kurarken, Miletli denizciler Karadeniz kıyılarını keşfederek Sinop’u inşa etmiştir.
Roma ve Bizans dönemlerinde İstanbul, stratejik konumu sayesinde büyük bir denizcilik merkezi hâline geldi. “Limanın nerede olduğunu bilmeyen denizci için rüzgârın nereden estiği fark etmez.” sözü, denizcilik bilgisinin önemini vurgulayan tarihî bir gerçektir.
Osmanlı döneminde ise Barbaros Hayreddin Paşa, Turgut Reis ve Pîrî Reis, Akdeniz’de Osmanlı hâkimiyetini sağlamış, denizcilik tarihine adlarını altın harflerle yazdırmıştır. Pîrî Reis’in 1513 yılında çizdiği dünya haritası, yalnızca bir keşif haritası değil, aynı zamanda Türk denizciliğinin ulaştığı bilgi seviyesinin bir kanıtıdır.
Denizciliğin sadece ticaret, askeri seferler ve keşiflerle sınırlı olmadığını da unutmamak gerek. Deniz kültürü, yaşam biçimi olarak insanların karakterini de şekillendirir. Nitekim, “Deniz insanı alçakgönüllü yapar.” sözü, denizciliğin insanlara kazandırdığı değerleri anlatır.
Denizcilik, Turizm ve Rehberlik: Cevat Şakir’in Mirası
Denizcilik yalnızca limanları, gemileri veya haritaları değil, kültürü ve hikâyeleri de kapsar. İşte bu noktada Cevat Şakir Kabaağaçlı, nam-ı diğer “Halikarnas Balıkçısı”, denizcilik ile kültürel mirası en güzel birleştiren isimlerden biridir.
1925’te Bodrum’a sürgüne gönderilen Cevat Şakir, buradaki balıkçılar ve sünger avcılarıyla birlikte denize açılarak “Mavi Yolculuk” fikrini geliştirdi. Böylece denizcilik, turizmle birleşerek bugünkü modern yatçılığın ve deniz turlarının temelini attı.
O, denizcilik kültürünü sadece tarihî olaylarla değil, edebiyat ve mitoloji ile harmanladı. “Ege Kıyılarından” adlı eserinde, Ege’nin tarihini, doğasını ve insanlarını anlatarak deniz ruhunu yaşattı. “Aganta Burina Burinata” ise genç bir denizcinin hayallerini ve tutkularını aktarırken, denizciliğin sadece bilgiyle değil, hissetmekle de ilgili olduğunu gösterdi.
Denizci kültürünü ve deniz turizmini anlamak için “Deniz Gurbetçileri” de önemli bir eserdir. Cevat Şakir’in Bodrum’un küçük bir balıkçı kasabasından, uluslararası üne sahip bir turizm merkezi hâline gelmesinde büyük payı vardır. Bugün Mavi Yolculuk, denizcilik turizminin temel taşlarından biridir.
Denizcilik ve Gelecek
Teknoloji gelişiyor; geleneksel balıkçı tekneleri yerini yelkenlilere, yatlara, dalış teknelerine ve devasa kruvaziyerlere bırakıyor. Ancak önemli olan, denizin yalnızca yüzeyini değil, ruhunu da anlamaktır.
Atatürk’ün şu sözünü hatırlayalım:
“Denizciliğimizin gücü, ülkemizin gücüdür.”
Bu söz, yalnızca donanma veya ticaret açısından değil, kültürel ve ekolojik bilinç açısından da çok değerlidir. 1926 yılında çıkarılan Kabotaj Kanunu ile Atatürk, denizlerin korunmasını ve Türk denizciliğinin gelişmesini sağlamıştır.
Son olarak, denizciliğe gönül vermiş herkes için bir denizci duasıyla bitirelim:
“Pruvanız neta, dümeniniz viya, ufkunuz ve bahtınız açık olsun!”
Kaptan İbrahim Karkın – Profesyonel Turist Rehberi